Atatürk'ün doğa sevgisi ve çevrecilik anlayışı önemli boyutlarda kendisini göstermiştir. Gazi Atatürk, tam bir doğa aşığı olduğu kadar çevreye verdiği önemle de kendisini tanıtmış ender rastlanan bir devlet adamıdır.
Bir bozkır kasabası olan Ankara'yı modern bir şehir haline getiren Atatürk, günümüzde çok sözü edilen "şehircilik" ve "çevre" kavramlarına o yıllarda yapmış olduğu çalışmalar ve örnek davranışlarıyla ışık tutmuştur.
Her gittiği yerde ağaçlandırmaya büyük önem veren Atatürk'ün, Ankara'yı çağdaş bir kent olarak görme arzu ve özlemi, kentin olabildiğince yeşillendirilmesi çalışmalarını hızlandırmıştır. Bu anlayış içerisinde Ankara'nın imar planında yapılan değişiklikler ve düzenlemeler, O'nun çevreye verdiği önemin ve çevrecilik anlayışının ne derece yüksek seviyede olduğunun birer ispatıdır. Bunlara örnek olarak; Atatürk Orman Çiftliği, Gençlik Parkı, Hipodrom ve Ankara caddelerinin ağaçlandırılması çalışmalarını verebiliriz.
Atatürk'ün doğayı, ağacı sevmesinin en belirgin örneklerinden birisi de kuşkusuz Atatürk Orman Çiftliği'dir.
Ankara'yı Türkiye Cumhuriyetinin başkenti yapan ve bir bozkır kasabasında modern bir şehir kuran Atatürk, bu yönüyle de, günümüzdeki, şehircilik, çevre ve tabiat güzelliği kavramlarına, 1920'li yılların şartları içinde ışık tutan bir dehadır. Bu kavramların bilinmediği ve konuşulmadığı o yıllarda, şehircilik uzmanlarını getirterek, Cumhuriyetin başkenti Ankara'yı düzene sokan, ağaç diktiren, bulvarlar açtıran, Çiftliği kuran, sefaret bahçelerinde yeşilliğe imkan veren Atatürk, diğer yönleriyle olduğu gibi, bu yönüyle de her zaman örnek alınması gereken eşsiz büyük bir önderdir.
Atatürk'ün kişiliğini oluşturan etkenler arasında bitki ve hayvan sevgisinin de önemli bir yeri bulunmaktadır. Atatürk, yaşamının son günlerinde de yeşillikler arasında olma özlemini duymuştur. Yeşilliği olduğu kadar barışı da seven Atatürk'ün Anıtkabiri'ne dünya uluslarının gönderdikleri fidanlarla meydana gelen Barış Parkı, ölümünden sonra da Ata'nın kişiliğiyle bütünleşmiştir.
Dayısının çiftliğinde, Atatürk'ün doğa sevgisi, babası öldükten sonra annesi ve kardeşi ile beraber Selanik'in otuz kilometre yakınlarında Zübeyde Hanımın ağabeyi olan Hüseyin Ağa'nın çiftliğine yerleşmeleri ile başlamıştır. Burada, Atatürk çiftçilik işleri ile uğraşarak, yeşilliğe, toprağa ve doğaya ilgi duymuştur. O'nun bitki ve hayvan sevgisinin ilk belirtileri, bu çiftlik yaşamından kaynaklanmaktadır. Çünkü O, ilerki yaşamında çiftlikler kuracak, hayvan besleyecek ve ağaçlandırmaya büyük önem verecektir.
Atatürk'ün doğayı, ağacı sevmesinin en belirgin örneklerinden birisi de kuşkusuz Atatürk Orman Çiftliği'dir. Atatürk, 1925 yılında kendi aylığından ödeyerek çiftliğin bugünkü yerini satın almıştır. O yıllarda bu topraklar, ortasından demiryolu geçen bataklık ve boş bir araziydi. O, toprağa karşı zafer kazanabileceğini de kanıtlayarak çiftliği burada kurdu. Bugün, Ankaralılar için çiftlik bir dinlenme yeri haline gelmiş, Atatürk'ün önderliğinde dikilen ağaçlar büyümüş, gölgesinde insanlar dinlenir olmuştur. O doğadan zevk alan bir insan olarak, yeşilliği ve ormanı daima sevmiştir.
Atatürk'ün ağaç ve yeşillik sevgisi, yalnız Ankara'ya has bir özlem değildi. "Bu vatan, çocuklarımız ve torunlarımız için cennet yapılmaya değer" diyen Atatürk'ün özlemi, tüm ülkeyi ağaçlandırmaktı, yeşillendirmekti.
Atatürk, bir ağaç dalının kesilmesine rıza göstermeyecek kadar yeşili ve ağacı seven bir varlık idi. Yalova'da yapılan bir köşkün çevresindeki meşelerin korunması için orman mühendislerine sık sık öğüt vermiştir. Gazi Mustafa Kemal, Türklerin Orta Asya'dan kuraklık ve ağaçsızlık yüzünden göç ettiklerini pek iyi bildiği için ağaca karşı sevgi ve saygı gösterilmesini teşvik etmiştir.
Atatürk'ün doğa sevgisi ve çevrecilik anlayışını en güzel şekilde, "Yürüyen Köşk" örneğiyle daha iyi anlayabiliriz:
Atatürk bir gün çiftliğe gittiğinde, Köşk´ün hemen yanındaki Ulu Çınar ağacının dallarını kesmeye çalışan bir bahçıvan ile karşılaşır. Hemen bahçıvanı yanına çağırarak bunun nedenini sorar. Görevli bahçıvanın cevabı şöyledir: Ağacın dalları uzamış, binanın duvarlarına dayanmıştır. Aldığı cevaptan tatmin olmayan Atatürk, düşünülmesi bile imkansız olan bir emir verir.
AĞAÇ KESİLMEYECEK, BİNA KAYDIRILACAK. Görev İstanbul Belediyesine intikal eder. Belediye Fen İşleri Yollar-Köprüler Şubesi sorumluluğu üstlenir. Ünlü bestecimiz Ferit Alnar´ın kardeşi olan Başmühendis Ali Galip Alnar (bazı kaynaklarda Ali Nuri Alnar olarak geçer) yanına aldığı teknik elemanlarıyla Yalova´ya gelerek çalışmalarına başlar.
8 Ağustos 1930 tarihinde önce bina çerçevesindeki toprak büyük bir dikkatle kazılıp yapının temel seviyesine inilir. İstanbul´dan getirilen tramvay rayları döşenir. Santim, santim çalışılarak bina yapı altına sokulan raylar üzerine oturtturulur. Artık binanın raylar üzerinde kaydırılarak ağaçtan uzaklaştırılması aşamasına gelinmiştir.
Güzel ve sıcak bir yaz akşamında Büyük Atatürk ile birlikte, kardeşi Makbule Atadan, Vali vekili Muhittin Bey, Emanet Fen Müdürü Ziya bey ve Cumhuriyet Gazetesi Başmuhabiri Yunus Nadi nezaretinde bina 4.80 m. civarında kaydırılır. Bu olağanüstü ve riskli iş 10 Ağustos 1930 tarihinde tamamlanır ve Ulu Çınar ağacıda kesilmekten kurtulur.